Biz oğlumla zamanda sıçrayabiliyoruz







10 Eylül 2018’de kötü bir şey oldu. Şişme seyahat yastıklarından var evde. Benim uyduruk videoya kaydetme merakım oğlumun canını çok yaktı.

Beter oldum, çok kötü hissettim ve hissediyorum ama size zamanda nasıl sıçradığımızı anlatacağım.

Kazanın meydana geldiği 10 Eylül’den bir hafta önce 8,5 aylık tombik oğlumu uyku tutmadı. Annesi uğraştığıyla kaldı.

Tabi konu bana intikal etti. 

Aldım kidoyu (oğlum Rüzgar'ı) kucağıma, geçtim salona. Açtım ışıkları.

Minik elleriyle tuttu işaret parmaklarımı, yürü babam yürü...
İkimiz de yorulduk ama aramızda bir enerji çıktı nasıl olduysa artık. Normalde bizim evimizde olan renkli, yumuşak futbol topumuz anneannelerde kalmış. O top pek ilgisini de çekmemişti zaten.

Baktım orada haki yeşili şişme seyahat yastığı efendi efendi duruyor.
Aldım bunu elime, şut çekip duruyorum. Rüzgar kucağımda... Ama bir gülücükler atıyor, bir eğleniyor... Fena...

Yastığı duvara şutluyorum basıyor kahkahayı. Annesi dayanamayıp en kıskanç ses tonuyla, “neye bu kadar güldü merak ettim” diye geldi.

Babaların bildiği türden "akşama kadar ben ilgileniyorum bana böyle sevgi yok" diye söylendi.

Yastık o gece ne tekmeler yedi, ne volelere maruz kaldı...

Oysa bir hafta sonra yaşanacak o aptal şeyin, tamamen benim aptallığımdan vuku bulacak hadisenin intikamını alıyormuşuz...

Ya da meret nasıl içlendiyse yaşama enerjimi elimden alacak bir sürecin pimini çekti.

Bir hafta sonra.

Bütün yaşamımız orada geçiyormuş hissi veren salonumuzda oğlumla takılıyoruz. Annesi mutfakta.

Koltuklara tutunarak tırmanıyor veyan yan yürümeye çalışıyor. Bir kaleci refleksiyle ani hareketlerini bekliyorum dengesini kaybettiğinde tutmak için.

Önceleri tenezzül etmediği emekleme eylemini yeni yeni seviyor. Henüz tek yürüyemiyoruz ama emareler iyi maşallah...

Derken lanetli haki yastık gözüme çarptı. Onun boynuna taktım sanki otobüste yolculuk yapacakmış gibi. 

Önceleri bir gülümsedi. O kadar şirin görünüyordu ki video çekmek istedim. Ne lüzumu varsa...
Sonra rahatsız hissettiğini ııı diyerek anlayabileceğim şekilde ifade etti.

Ancak kafa eski ve köhne kafa maalesef. Tercihine saygı duymak yerine hemen nasihate, bilgelik ve ustalık, öğreticilik kanalına geçmiş bulundum. 

Eliyle bir iki hareket yaptı ki yastığı boynundan çıkarabilsin. Sonra baktım savaşmak ve kazanmak yerine ağlama yolunu seçti,  ben de telefonu öbür elime alıp sol kolunu tuttum. "Bak oğlum şöyle pıt pıt diye vurarak atacaksın" diye kolunu yukarı ve geriye doğru 3 kere hareket ettirdim. Bir yandan da sol dizimle onu dengede tutmaya çalışıyorum.

Bir ağladı, bir acı ağlamasıydı ki tükendim mahvoldum. Yavrum benim sana nasıl kıydım? Nasıl bu kadar hödük olabildim diye kahroldum...

Bir musibet bin nasihatten iyi ya. Ders oldu. Allah’ın izniyle fazla bir şeyi yok. 

Yaşım 14-15 babamı 8’de 8 kusurlu olmak kaydıyla ben sinirlendirdim. Babam ufaktan okşayacaktı ki baş parmağı gözüme çarptı. Gözüm balon gibi oldu.

Annemle babamın Opel Kadet’imizde geçen o diyalogunu, babamın pişmanlığının anatomisini şimdi çözdüm. 

Adam derbedere bağlamıştı. Ben de tipik ergen havasıyla maalesef suçluluğunu gram gram istismar etmiştim.

Anadolu’da denir ki, kişi babasına ettiğini çekmeden ölmezmiş.

Benim yolum çok engebeli cok sancılı olacak şüphem yok. Maalesef!

Ama dileğim ve çabam bir iki sene daha onu yüreğime basa basa, kokusunu içime çeke çeke fırtına öncesi erzak toplamak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

E-58 güncesi