Erkek hakları hareketi hk.
Babadan miras kalan servetini çarçur etmemiş, katlayarak
Türkiye’nin en zengin iş adamlarından biri olmuştu.
Daha 30’lu yaşlarında Ar-Ge’ye yatırım yapmış, tekstil
fabrikalarını dünyanın en ileri düzey üretim tesisleri haline getirmişti.
Mümtaz Kanlıca, zengindi varlıklıydı ama aileden yana yüzü pek
gülmemişti. Eşi dostu tarafından sevilen saygı duyulan biri olmasına rağmen içten içe derin bir mutsuzluk içinde yaşayıp gidiyordu.
Görücü usulü evlenmişti o zamanlar. Annesini kıramamıştı.
Kıramamıştı da ne olmuştu? Eşi Nezahat Hanım iyiydi, hoştu…
Hatta evlendikleri zaman yöresinin en güzel kadınıydı ama aşırı inatçı ve
anlayışsızdı.
Kocası multi milyoner de olsa, kocasının aileyle ilgili
harcamalarına, aldığı hediyelere içerlenir Mümtaz Bey’in huzurunu bozardı.
Mümtaz Bey, her evlenecek damada söylenen o sözü, “İtaat et
rahat et” lafını çok duymuştu. Allah var, uygulamayı denemişti de. Ama yapısı
gereği politik olamıyor, dürüstlüğü abarttığı için her zaman eşiyle işi, eşiyle
kız kardeşleri ve eşiyle annesi arasında kalıyordu.
Mümtaz Bey bir bakıma modern bir adam olsa da 50 yaşına
kadar boşanmamıştı. Bundan sonra da yapabileceğine itimadı yoktu. Hem şimdi
küçük kızı yeni evlendirmişti.
Bu yeni damat biraz kafa dengi gibiydi.
Hayatta tek sırdaşı şöförü Ethem efendi de emekliliğini
isteyince yapayalnız kalmış, ne yapacağını bilemez olmuştu.
Kendi özel üniversitesinde psikoloji alanında yüksek lisans yapmaya
başlamıştı. Tezinin konusu “Kadın ve kadını ikna üzerine pratikler” idi.
Tezini bitirmek için, aslına bakarsanız kadın-erkek
ilişkilerine anlam verebilmek için onlarca evli kadınla ve erkekle soru-cevap
yapmıştı.
Amacı anlamaktı. Kadın ne ister? Bunu anlamak istiyordu.
Kadın nasıl ikna edilir, bunu anlamak istiyordu. Herhangi
bir kadın herhangi bir kadını neden bu kadar kolay kıskanıyordu? Pek çok soru
vardı cevabını aradığı.
Kocasını bir oyuncak bebek gibi sahiplenmişti
Yaptığı görüşmelerden birinde yanında çalışan mühendislerden
biriyle baba-oğul gibi sohbet etmişlerdi.
Kendisinin aynı yaşlarda oğlu (Ahmet Hamdi) vardı. Oğlunun da evliliği pek çetindi. Çocuklara
bakmak için karısına insn üstü destek vermesine rağmen, her zaman hiçbir şeye
yardım etmemekle suçlanıyordu. Alenen!
Karısı, oğlu Ahmet Hamdi’nin potansiyelini keşfetmesine izin
vermiyordu. Yurt dışlarında tahsil görmüştü gelin hanım. Ondan daha üstün bir
kavrayış beklenirdi ama kocasını bir oyuncak bebek gibi sahiplenmişti gelin.
İçinde kendisinin bulunmadığı hayal kurmasına dahi tahammül
edemezdi kocasının. Oğlunun derdini dinlemek isterdi ama baba-oğul ilişkisi
asla iki dost muhabbetine dönüşemezdi.
Genç mühendis Ediz, ilk başta sıkıldı etti ama Mümtaz Bey’in
babacan tavrı karşısında evliliği sürdürme noktasında karşılaştığı mevzuları
bir bir anlattı.
Bazen gözleri de doldu…
Özetle şunları söyledi:
“Mümtaz bey, 2 yaşında bir oğlumuz var Allah bağışlarsa… Hanımla
da her ailede olduğu gibi sorunlarımız var iyemem. Öyle ki sorunlarımız belki
her ailede var ama ben bunların karşısında eziliyorum. Benim derdim bana çok
ağır geliyor. İnsan evde huzur arar. Ben bulamıyorum. Ben de karım da mutsuzuz,
memleketin neredeyse tamamı da benim gibi olabilir. Ama derdim beni
eziyor. Oğlumu iki yaşına getirdik ama
cinnetlerin, cinayetlerin arasından sıyrıla sıyrıla bunu başardık.
“Kadın dediğin itaat edecek” lafını evlenmeden önce kaba bir
laf görürdüm. Kadın erkek eşitliğinin her alanda olması gerektiğine inanırdım.
Maalesef 5 yıllık evliliğimde gördüm ki evlilik bir belaymış.
Bana sorarsanız günümüz Türk kadını kocasını tahakküm altına
alarak var oluyor. Çocukken çok fazla evcilik-bebekçilik oynadıklarından mıdır
nedir, oyuncağı olmanı istiyor. Direnirsen acıtıyor.
Müsaade ederseniz bir şeyi daha belirtmek isterim Mümtaz
bey, samimiyetinize sığınarak şunu da söyleyeyim. Yaşama sevincim gitti. Kendime
olan özgüvenim bitti. Arkadaşlarımın maç tutkusu var. Taraftar adamlar. Kafalarını
maçlarla yorabiliyorlar. Kimisi
haberleri, hatta açık oturumları izleyerek büyük orta doğu, İlümünati konuşuyor
her fırsatta. Ve lanet olsun bunlarla ciddi ciddi deşarj olabiliyorlar. Ben hayatta
o kadar yapayalnızım ki büyük bir şeyin
parçası olamıyorum. Çünkü parçası olmak istediğim büyük şeyler buralarda yok. Biliyorsunuz
ben Astronomi okudum. Uzaya, mars’a
yerleşim fikrine, Ay’a yolculuğa tutkuyla inanıyorum. Ancak bildiğiniz üzere
burada, sizin şirketinizde strateji geliştirme departmanındayım. Uzay konusunda
ne var ki bu ülkede, onun parçası olayım. Kahveye çıkabilsem vallahi yapacağım.
Özetle Mümtaz Bey, sadece karımın anlayışsızlığından mı
bilmiyorum ama ne bu coğrafyaya, ne bu çağa ne de bu bedene ait hissediyorum.
Müsaadenizle ben çıakyım…”
Ediz gözleri dolarak çıkmıştı.
Mümtaz bey, uzun zaman önce feminist hareketin karşısında
bir erkek hakları savunucuları organizasyonu örgütlemeye karar vermişti.
Kadın aktivistlerin “Önümüze gelene 100 tekme” şımarıklığı
onu oldukça rahatsız ediyordu.
Amacı Türk erkeğine yaşam koridoru açmaktı. Bu koridorla;
karısının anlayışsızlığı ve inatçılığı yüzünden intiharın eşiğinde yaşayan
erkeklere nefes alma olanağı vermek istiyordu.
Kendisi de o kulübün parçası olacaktı.
Mümtaz Bey’e göre Türkler ataerkil bir toplum gibi görünürdü
ama gerçek başkaydı. Aşırı anaç kadın, erkeğini vıcık vıcık bir ilgi kozası
içine hapseder ve zar zor nefes aldığı kozanın içinde mutluymuş gibi yapmasını
beklerdi.
Mümtaz bey, birkaç yıl önce çekip gitmeyi kafaya koymuştu
aslında. Parası, imkanları, gücü vardı. Ancak karısı yaşlı annesi hakkında
duygu sömürüsü yapmıştı bu sefer de.
Aldatacak karakterde yalancı biri de değildi. Asla adatmazdı.
Karısına elini de kaldırmamıştı bugüne kadar. Her nasılsa başarmıştı bunu. Mucize gibiydi şimdi bakınca.
Anladı ki bu lanet olası dünyada, kadının erkeği yaşanmaz bir atmosfere hapsettiği bu dünyada ve toplumda, verebileceği en iyi eser “Erkek
hakları Das Kapitali” olabilirdi.
Bunu yapmanın en iyi yolu da bezgin Türk erkeğini milli ve
kutsal bir mücadeleye, kadın anlayışsızlığına karşı isyana davet etmekti.
İstediği edilgen bir kadın değildi. Erkeğin yaşam alanına
saygılı, gerçekten eşit bir kadın idi.
İstanbul’un hava durumu gibi değişken ve tatminsiz, memnun
ve mutlu edilemeyen kadın Türk erkeğinin muasır medeniyet yolunda en büyük
engeliydi.
Erkek karısının gönlünü etmekten ne eser vermeye ne de zamana
ve mekana imza atacak buluşlara zaman bulabiliyordu.
Erkek yalnızdı. Erkek çaresizdi. Çünkü çaresizlikle evliydi.
Kadınları çok seven Mümtaz bey’in evlendikten sonra erkek
hakları savunucusu olması boşuna değildi. Karısı mendebur suratsınız tekiydi.
Güzel ama lanet bir kadındı.
Yaşasın müstakbel erkek
hakları hareketi!
Uyduruk ve gereksiz bir hikaye olsa da burada dursun. yarın öbür gün belki daha anlamlı bir şeylerin parçası olabilir.
Kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. O kadar kötü kadın mı olur?
Kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. O kadar kötü kadın mı olur?
12 Mayıs 2019
Kendimi huzur sokağını okuyor gibi hissettim,
YanıtlaSilhuzursuzlar sokağında...:)
Tam Bi saçmalık saçmalaması...
YanıtlaSil